Türk ulusal kültürü
Türk ulusal kültürü
Türk kültürünün tanımı ve etkileri
Yerel kültür, etkinlikler ve tezahürler
Hatay'daki kültürel etkinlikler ve gösteriler
Kültürel yerel ortaklar
Tanım ve faaliyetler
Ulusal kültür ve kültürel etkiler
Türkiye kısmen Asya’da kısmen Avrupa’da bulunan benzersiz bir coğrafi konuma sahiptir. Ülkemiz yaklaşık 480 ila 640 km arasında değişen bir kuzey-güney uzantısına sahiptir ve batıdan doğuya yaklaşık 1.600 km uzanır. Kuzeyden Karadeniz, kuzeydoğudan Gürcistan ve Ermenistan, doğudan Azerbaycan ve İran, güneydoğudan Irak ve Suriye, güneybatı ve batıdan Akdeniz ve Ege Denizi, kuzeybatıda Yunanistan ve Bulgaristan ile çevrilidir. Başkenti Ankara, en büyük şehri ve limanı ise İstanbul’dur.
Türkiye Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in kavşağında yer almaktadır. Bölge ve nüfus bakımından bölgenin en büyük ülkeleri arasındadır ve arazi alanı herhangi bir Avrupa devletininkinden daha büyüktür. Neredeyse ülkenin tamamı Asya’dadır ve Anadolu olarak da bilinen Küçük Asya yarımadasını ve doğuda bazen Ermeni Yaylası olarak bilinen dağlık bir bölgenin bir kısmını içerir. Bir de Avrupa’nın en güneydoğu kesiminde yer alan, bir zamanlar Balkanlar’ın çoğuna yayılmış bir imparatorluğun küçük bir kalıntısı Trakya vardır.
Türkiye ilk izlenimde, beklenenden çok daha Avrupalı bir toplum olduğunu ortaya koyuyor ancak sanatta, kültürde, müzikte ve folklorda parlayan güçlü, gururlu ve kesinlikle Doğulu bir miras yankılanıyor.
Türk boylarının 11. yüzyılda Anadolu’ya yayıldığı zamandan Osmanlı İmparatorluğu’nun sonuna kadar, Türkler Sasanilerden (İslam öncesi bir Pers hanedanı), Romalılardan, ilk Hıristiyanlardan, Bizanslılardan ve Rönesans dönemi Avrupalılarından dekoratif ve mimari üslupları birleştirdiler.
Zengin Sanat Tarihi
Türkiye’de Sanat Tarihi eğitimi 20. yüzyılın başlarında önem kazanmıştır. Kısa sürede üniversitelerde ve ortaöğretim kurumlarında sanat tarihi eğitimine önem verilmiş ancak yeterli olmamıştır. Türkiye’de sanat tarihinin bir bilim dalı olarak gelişmesi Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nde geliştirilen kültür politikaları ve toplumların kültürel geçmişi ve var olma bilinci sanat tarihine önem verilmesine neden olmuştur. Bir ulus yaratma çabasında sanat tarihi ve mimarlık tarihi disiplinleri araçsal olarak ön plana çıkmıştır. Modernleşme sürecindeki bir ulus; milliyetçi ideolojisini geliştirebilmek için tarihini belgeleyen sanatsal ürünlerin varlığını kanıtlama ihtiyacı duymuş, bunun için de sanat tarihi çalışmalarına başlanmıştır. Cumhuriyet öncesi Osmanlı İmparatorluğu’na baktığımızda, dönemin belli olaylarını belgelemek amacıyla tutulan kayıtların doğal olarak bir sanat tarihi anlayışını ortaya koyduğu görülmektedir. Yapıların inşa tarihi, yaptıranı ve sanatçısı gibi bilgilerin kayıtlarının tutulması, en azından el yazmalarında veya minyatürlerde sanatçının adının yer alması, kim için ve niçin yapıldığının belgelenmesi, sanat tarihinin amacına hizmet etmiş ve bu disipline kaynaklık etmiştir.
Bizans sanatı ayrıntılı dini iç mekanlara ve altın ve gümüş gibi lüks malzemelerin kullanımına yer verirken, İslam sanatı seramik, ahşap oyma ve kakma gibi sade öğeleri tercih etmiştir. Ayrıca İslam, sanatta canlı varlıkların resmedilmesini yasakladığından, Türk süsleme sanatları çiçekler, geometrik formlar ve Arap yazısı gibi alternatif özelliklere yönelmiştir.
Selçuklular camilerinin dekorasyonunda sırlı tuğla ve çini kullanımını başlatmış ve 16. yüzyıla gelindiğinde Osmanlılar bazı şehirlerde önemli seramik üretim merkezleri geliştirmişlerdir. Çininin muhteşem kullanımı ülkenin her yerinde, camilerde, saraylarda, hamamlarda ve hatta özel evlerde görülebilir. Halı dokuma sanatı, binlerce ve binlerce yıl öncesine dayanan karmaşık bir mirasa sahiptir. Kavimler göç edip bütünleştikçe, tasarımlar ve semboller de sınırları aşmıştır. Ebru sanatı, Osmanlılar döneminde gelişen bir başka geleneksel Anadolu sanatıdır. Ebru olarak bilinen bu sanatta doğal boyalar, malzemeler ve hassas bir el kullanılarak muhteşem, türünün tek örneği tasarımlardan oluşan bir koleksiyon yaratılır.
Türk Dekoratif Sanatı
Bizans Sanatı
Mermer Sanatı (Ebru)
Müzik ve Dans
Tarzların ve türlerin farklı kombinasyonları, modern olmalarına rağmen Doğu modları konusunda eğitim almamış Batılı bir kulağa hala yabancı gelen sayısız yeni sesin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Halk müziği Türkiye’nin kırsal köylerinde varlığını sürdürmektedir ve düğün kutlamalarında, sünnet törenlerinde ve bir bar veya kafenin canlı müzik programının bir parçası olarak düzenli bir özelliktir. Türk klasik müziğinin kökleri Fars ve Arap geleneklerine dayanır ve zamanla Mevlevi müziği de önemli bir kaynak haline gelmiştir. Pop müzik 1950’ler ve 1960’larda Batı dünyasını olduğu gibi Türkiye’yi de etkisi altına aldı. 1970’lerde, kırsal nüfus servetlerini aramak için şehirlere göç etmeye başladığında, arabesk adı verilen ve yaygın olarak küçümsenen bir müzik türü, karşılıksız aşk, duygusallık ve hatta kadercilik sesleriyle ülkenin ayaklarını yerden kesti. Arabesk, yeni pop, folk ve geleneksel müziğin bir füzyonuydu. Bugün, bu hem egzotik hem de akılda kalıcı sözler her taksiden, şehirlerarası otobüsten ve diskodan yükseliyor. Renkli kostümleri ve canlı figürleriyle Türkiye’de halk dansları, halkın eğlence kültürünün önemli bir parçasıdır ve bir mirasın korunmasında önemli bir rol üstlenir. Halk dansları grupları hemen her etkinlikte, festivalde sahne alır. Halay, horon, zeybek, çiftetelli hem evlilik törenlerinin hem de eğlence mekânlarının vazgeçilmez danslarıdı.
Türk Halk Müziği’nin ana enstrümanlarından biri bağlamadır. Bu telli müzik aletinin uzun bir sapı vardır ve mızrapla kullanılır. Asya’daki lavtadan türemiş ve Anadolu’ya kadar gelmiştir. Bu bölgeye özgü bir başka müzik aleti de teftir, Türkçe’de def olarak da yazılabilir. Ahşap bir çerçevenin etrafına gerilen deri bir kılıfla yapılır ve parmak uçlarıyla çalınır. Halay, ülkenin güney kesiminde kutlamalar, düğünler ve festivaller gibi etkinlikler sırasında geleneksel bir dans olarak yaygın bir şekilde icra edilmektedir. Çiftetelli olarak bilinen Türk oryantal dansı, artık yerel kökenlerini tanımlayan şarkı isimleriyle bir halk müziği biçimidir ve bu alanda da icra edilmektedir.
Gastronomi
Türkiye, Avrupa, Asya ve Doğu arasında bir kavşak noktasıdır. Bu eşsiz konum, Türklerin Orta Asya’dan Avrupa’ya göçü ile birleşerek yüzyıllar boyunca gastronomi kimliğini şekillendirmiştir. Altı asırlık Osmanlı bölgesel hakimiyeti ve Türkiye ile komşu ülkeler (Yunanistan, Bulgaristan, Balkanlar, Irak, Suriye, İran, Ermenistan…) arasındaki karşılıklı etki, bu mutfaklarda dolma, börek, kebap, mantı gibi pek çok ortak yemek bulmamızın nedenidir. Beslenme biçimleri kültürel-coğrafi-ekolojik-ekonomik yapıya ve tarihsel sürece göre şekillenmektedir. Türk mutfağı denildiğinde, Türkiye’de yaşayan insanları besleyen yiyecek ve içecekler, bunların hazırlanması, pişirilmesi ve saklanması; bu işlemler için gerekli olan araç, gereç ve teknikler, yemek yeme adabı ve mutfak çevresinde gelişen tüm uygulama ve inanışlar anlaşılmalıdır. Türk mutfağındaki çeşit zenginliği birçok faktöre bağlıdır.
Tahıllar, çeşitli sebzeler ve bir miktar etle hazırlanan yemekler, çorbalar, zeytinyağlılar ve hamur işleri ile kendi yetiştirdiği otlarla hazırlanan yemeklerden oluşan Türk Mutfağı; pekmez, yoğurt, bulgur vb. Yöreden yöreye farklılık gösteren lezzetler içeren, özel günlerde, kutlamalarda ve törenlerde farklı bir anlam ve hatta kutsallık taşıyan yeme içme tarzları gibi kendine özgü sağlıklı yemek türlerini de ortaya çıkarmıştır. Türk Mutfağı, çeşitlilik ve damak tadına uygunluk açısından olduğu kadar, sağlıklı ve dengeli beslenme ve vejetaryen mutfağı için de kaynak oluşturabilecek pek çok yemek ve yemek çeşidine sahiptir. Batı ve Türk Ege mutfağında deniz ürünleri bol miktarda bulunur ve her mevsim keyifle tüketilir. Karadeniz mutfağı da ağırlıklı olarak deniz ürünlerine dayanır ve Balkanlar ile Slav mutfaklarından etkilenir. Anadolu ve Güneydoğu mutfağı kebapları, mezeleri, baharatları ve meşhur baklava gibi tatlılarıyla tanınır.
Kısacası, Orta Asya ve Anadolu topraklarının sunduğu ürünlerdeki çeşitlilik, uzun bir tarihsel süreç boyunca birçok farklı kültürle etkileşim, Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorlukların saraylarında gelişen yeni lezzetler, mutfak kültürümüzün yeni yapısında rol oynamıştır.
Geleneksel Gıdalar
Meze
Baklava
Mantı
Kebap